It looks like you are visiting our website from within the U.S.

The securities mentioned on this website are not being offered, and will not be sold, within the United States or to, or for the account or benefit of, any U.S. person. Hence, we cannot grant access.

If you are not accessing the website from within the U.S., please contact us for support.
In order to investigate the issue, please provide your geographical location and the time when you tried to access this website.

  • Netherland: 0800 - 0221864 / infomarkets@gs.com
  • Belgium: 0800 - 81963 / infomarkets@gs.com
  • Germany: 0800 - 6746367 / zertifikate@gs.com
  • Switzerland: 044 - 2241144 / swisswarrants@gs.com
Ana Sayfa

Piyasalar Yapay Zeka (AI) neden balon değil?

Son aylarda hisse piyasalarında fırtına gibi esen Yapay Zeka (Artificial Intelligence; AI) konusu hem yeni büyüme fırsatlarıyla ilgili potansiyelleri ortaya koyuyor hem de aynı zamanda borsaların beklenti şekillendirme konusunda nasıl bir güce sahip olduğunu gösteriyor.

AI teknolojisi yeni değil; ancak, ChatGPT’nin yayınlanmasıyla yapay zekanın potansiyeline yönelik muazzam bir ilgi oluştu. Aniden ortaya çıkan bu popülerlik, teknoloji sektörünün de yeniden değerlendirilmesine vesile oldu. Yapay Zeka teknolojisi geliştiren ve buna yatırım yapan şirketler “İlk Kazananlar” olarak hemen öne çıkarken, bu teknolojiyi ticari amaçlarla kullanmayı başaranlar da onları takip etti.

Haliyle, teknoloji sektörü yüksek faiz oranlarına rağmen muhteşem bir performans sergiledi. Örneğin, bu yıl MSCI Dünya endeksi sadece %15 artmışken, NASDAQ endeksi %42 yükseliş gerçekleştirdi. 2022 yılında ise tam tersi bir senaryo gördük. Enflasyondaki yükseliş sebebiyle artan faiz oranları, bu faktöre son derece hassas olan ve “uzun süreli” olarak nitelendirilen teknoloji sektörünün puanının inmesine yol açtı (Resim 1). Bir başka deyişle, yatırımcılar, teknoloji şirketlerinin gelirlerini artan faiz oranlarına karşı dengeleyebilmek için çok daha yüksek büyüme oranlarına ulaşması gerekeceğini düşünüyordu.

Küçük bir “İlk Kazananlar” grubu sayesinde, yeni teknolojilerin merkezi olarak görülen ABD teknoloji hisselerinin değeri, başka yerlerdeki teknoloji şirketleriyle kıyaslandığında katbekat arttı. Örneğin, Resim 2’de görüldüğü üzere, ABD teknoloji hisselerinin değeri bu yıl Avrupa’daki teknoloji hisselerine göre kayda değer ölçüde bir artış yaşadı. Yapay Zeka teknolojisine yatırım yapan şirketlerin büyük bir kısmının ABD’de olduğunu düşünürsek, borsalardaki AI dalgasının bu artışta önemli bir rol oynamış olduğunu söyleyebiliriz.

Öte yandan, Yapay Zeka alanına liderlik eden şirketlerin az sayıda ve değerlemelerinin yüksek olması, yatırımcıların bu büyümenin sürdürülebilir olup olmayacağını ve başka bir teknoloji balonuyla karşı karşıya kalıp kalmadığımızı sormasına yol açıyor. Kimileri bu durumu 1990’lı yıllarda teknolojiyle konusunda yaşanan çılgınlıkla kıyaslıyor. Tarih boyunca yeni teknolojilerde yaşanan tüm balonlarda olduğu gibi, 90’lı yılların sonlarında yaşanan teknoloji balonunun da bir temeli vardı. Yatırımcılar, yeni bir dizi inovasyonun, gelecekte büyüme ve kârlılık üzerinde devasa bir etki yaratacağını doğru bir şekilde tahmin ettiler. Gelgelelim, bunun ne ölçekte olacağını ve potansiyel getirilerin tam olarak ne zaman ortaya çıkacağı konusunda fazla iyimser davrandılar.

Balon patladığında, adeta tarih tekerrür edercesine, sektöre yeni girmiş ve henüz kârlılığa ulaşmamış olan pek çok firma battı. Titanik’i aratmayan bu çöküşe rağmen, başta internet olmak üzere bu balona öncülük eden teknolojiler hayatta kalmayı başardı ve büyümeyi sürdürdü. Finansal kriz sonrası dönemde de sektör hem performans hem kârlılık açısından kendini toparladı ve önemli bir çıkış yakaladı.

2007-2008 yılındaki finansal krizden bu yana hisse piyasalarındaki getirilere liderlik eden teknoloji sektörünün performansını dört ana bölüme ayırmak mümkün:

Yüksek kazançlar, akıllı telefonların tüm dünyada benimsenmesi, faiz oranlarının sıfır olması ve “değer” sektörlerinde yaşanan problemlerin etkisiyle borsaların üzerinde bir performans.

Covid-19 pandemisi sırasında tüketim sektörünün büyük bir kısmı kısıtlamalarla boğuşurken, teknoloji ve ilgili hizmetlere olan talepte patlama yaşandı ve teknoloji şirketleri borsaların üzerinde performans sergilemeyi sürdürdü.

2022 yılına enflasyon ve faiz arttırımlarının damga vurması, teknoloji hisselerinin performansında gözle görülür bir düşüş yaşanmasına yol açtı; özellikle kârlı olmayan teknoloji şirketleri, sermaye maliyetlerindeki yükselişin ve bunun “uzun süreli” nakit akışları üzerindeki olumsuz etkisinin ağırlığı altında ezildi. Bu şirketlerin birçoğu düşük faiz oranları döneminde sermaye maliyetinin ucuz olması sebebiyle kapasitesini aşacak adımlar atmıştı ve bu dönemde artan sermaye maliyetlerine karşı harcamalarını azaltmak zorunda kaldı.

Yılın başından bu yana teknoloji sektörü borsaların üzerinde bir performans gösteriyor ve büyük ölçekli Amerikan teknoloji şirketleri, yapay zeka alanında ortaya çıkarttıkları yeni teknolojilerin etkisiyle kazananlar olarak görülüyor.

Kısacası, son 15 yılda teknoloji sektörünün borsaların üzerinde bir performans göstermesi çoğunlukla iyimserlik ve yeniden değerlemeler sayesinde olmuş olsa da sağlam bir temele dayanmış olduğu aşikâr. Teknoloji sektörü, borsalardaki diğer sektörleri aşan bir büyüme ve kârlılığa ulaştı ve sürdürülebilir bir şekilde yüksek olan bir özsermaye getirisine sahip.

Teknoloji balonunun işaretleri nelerdir?

Teknoloji sektörü sağlam temellere dayanmış olsa da 90’lı yılların sonundaki döngüyü desteklemiş olan faktörlerden bazıları bugünkülere çok benziyor. Yeni teknolojilerin ticarileştirilmesi ve gelecekteki büyümenin daha yüksek olması için bir kademe atlanması gerekiyor. O dönemde olduğu gibi, bu dönemin de en büyük sorusu ortaya çıkacak avantajların değerlemesinin nasıl yapılacağı ve en büyük kazananların (ve kaybedenlerin) nasıl belirleneceği.

Geçmişe bakacak olursak (bkz. “Why Technology is not a bubble; lessons from history” (“Teknoloji neden balon değil; tarihten dersler) makalesi), günümüz ekonomileri ve toplumlarında yaşadığımız değişim hızını daha iyi anlamak adına bu dönemlerin nasıl ilerlediğiyle ilgili bazı ilginç gözlemler yapabiliriz. Genellemek zor olsa da bazı ortak özellikler:

Devrim niteliğinde bir teknoloji ortaya çıkıyor ve ticarileştiriliyor.

Yeni şirketler kuruluyor ve sermaye bu alana doğru akıyor.

Spekülasyonlar başlıyor ve şirketlerin değeri artıyor; genellikle, balon burada şişmeye başlıyor.

Balon patlıyor, ama yaratılan teknoloji, ekonominin ve borsaların başlıca yakıtlarından biri olarak yeniden ortaya çıkıyor.

Teknoloji/sektör birkaç büyük oyuncu tarafından domine ediliyor.

İkincil inovasyonlar ortaya çıkıyor; orijinal teknolojinin benimsenmesiyle yan ürünler ve hizmetler sunan şirketler kuruluyor.

Bu inovasyonlar diğer sektörleri değişime zorluyor ve o sektörlerin oyuncuları ya adapte oluyor ya da yok oluyor.

İkincil inovasyonlar yeni istihdam fırsatları ve dolayısıyla, yeni talep kaynakları yaratıyor. Bu yeni teknolojinin tamamen benimsenmesi ve bulunduğu ağ üzerindeki etkilerinin anlaşılması ile üretkenlik de yükselişe geçiyor.

İnovasyon hızı genellikle genel toplumda önemli değişimlere vesile oluyor; sosyal tutumlar, tüketici davranışları, hükümet politikaları ve iş uygulamaları değişiyor. Talepteki değişimler yeni zorluklar ve bu zorlukları fırsat bilip, talebe arz getiren yeni şirketler ortaya çıkarıyor.

Mevcut değerlemeler balon seviyesinde mi?

Geçmişteki teknoloji döngülerinde sık görülen ve tekrarlayan durumlara bakacak olursak, sormamız gereken soru, teknoloji sektörünün an itibarıyla balonda olup olmadığı. Teknoloji sektöründeki değerlemelerin geçmişle kıyaslandığında yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Resim 8, çeşitli piyasaların mevcut değerlerini 10 yıllık ortalamaları ve 10 yıllık dönemdeki aralıklarıyla karşılaştırıyor. Teknoloji sektörü an itibarıyla kendi fiyat aralığının zirvesinde seyrediyor. S&P endeksinin son birkaç on yıllık döneme göre çok daha pahalı olmasının sebebi de bu. Teknoloji sektörüne çok fazla bağımlı olmayan diğer piyasalarda ise aralıklar daha dar. Avrupa kendi ortalama değerinin altında seyretmeye devam ediyor. “GRANOLAS” adı verilen en büyük şirketleri çıkararak bakacak olursak (çoğunlukla teknoloji, sağlık hizmetleri, tüketici ürünleri ve lüks tüketim sektörlerindeki dirençli büyüme şirketleri) kazançlarının 11,6 katında, ancak hâlâ ortalamanın altında işlem görüyor.

Gelgelelim, bu değerlemelerin arkasındaki en önemli faktörlerden birinin çoğunlukla Yapay Zeka alanında karşımıza çıkan küçük bir “İlk Kazananlar” grubu olduğunu söylemek gerekir. Bununla birlikte, bu dominant şirketlerin geçmişte başka dönemlerdeki değerlerinin büyük şirketlerin çok gerisinde kalmış olduğunu vurgulamalıyız. Örneğin, AI alanında öncü olarak görülen en büyük yedi ABD teknoloji şirketinin ortalama P/E’si x25 iken, Satış/EV oranı x4. Teknoloji balonu yaşandığı dönemde en büyük şirketlerin P/E oranı x52’yi görmüş ve Satış/EV oranı x8’e ulaşmıştı. 1960’lı yılların sonunda yaşanan Nifty 50 balonunda ise lider şirketlerin P/E oranı x34’ün üzerindeydi.

Tüm bunların yanında, 90’lı yılların sonundaki teknoloji balonunda Avrupa’daki en büyük şirketlerin değerinin, Avrupa’daki eşdeğer dominant şirketler listesinin çok altında olduğunu da eklemek gerekir. Yani, günümüzde önde gelen teknoloji şirketlerinin değerleri o zamanlar kadar aşırı değil ve 90’lı yıllarda hisse senetlerini genel olarak etkileyen iyimserlik bugün mevcut değil.

‘Balonumsu’ değerlemeleri anlamak için kullanabileceğimiz bir diğer yöntem de hisselerin örtülü gelecek büyüme fiyatlamasını tespit etmek. Bunun için kabaca Gordon büyüme modelini kullanabilir ve Hisse Senedi Risk Priminin (ERP) sabit olduğunu varsayabiliriz:

Uzun vadeli örtülü gerçek büyüme = Hisse Senedi Risk Primi (ERP) + 10 yıllık getiri - temettü getirisi - 10-yıllık başa baş değeri

ERP’nin zaman içerisinde %4 sabitinde olacağı varsayımı çerçevesinde, ABD teknoloji sektörünün örtülü uzun vadeli büyüme rakamları, uzun vadeli büyüme beklentilerinin son zamanlarda artmış olduğunu gösteriyor (böylece yüksek tahvil getirilerinin etkisi de dengeleniyor), ancak 90’lı yıllarda beklenen yıllık büyüme rakamlarının hâlâ çok altında.

Sağlam temeller fiyatlamaları destekliyor

Günümüzde AI teknolojisi alanındaki lider firmalar ile 90’lı yıllardaki balonun lider firmaları arasında değerleme dışındaki en önemli farklardan biri günümüz liderlerinin halihazırda son derece kârlı ve nakit yaratma becerisine sahip olması. Ayrıca, yüksek faiz oranları bulunan bir ortamda bile daha yüksek hacimlerde yatırım yapma olanağına sahipler.

Örneğin, günümüzde, ABD’nin en büyük teknoloji şirketleri piyasa değerlerinin %4’lük payını nakit olarak elde tutuyorlar. 90’lı yılların teknoloji balonunda ise bu oran sadece %2’ydi. Net borç ile net varlık arasındaki oran aynı olsa da günümüz şirketleri %44 ROE (hisse getirisi) ve ortalama %25 teminata sahip; bu sayılar, teknoloji balonundaki ortalamaların neredeyse iki katı.

Haliyle, bu şirketlerin ciro ve kazanç konusunda görece daha savunmacı davrandıklarını söyleyebiliriz. “Big Tech” (Büyük Teknoloji) şirketleri, sektörün 3 katı ortalama satış büyümesi ve 2 katı net gelir marjına sahip. Yeniden yatırım oranlarının yüksek olması ve sektörel ağların etkileri sayesinde bu şirketler dirençli ve stabil bir büyüme gerçekleştirip, yüksek bileşik getiriler yaratabiliyor.

Özetle, teknoloji sektörü bir kez daha borsaların görece üzerinde performans sergileyerek piyasaları domine ediyor olsa da şirket değerlemelerinin önceki balon dönemlerine benzer olmadığını tespit ediyoruz.

Peki, bu hızlı teknoloji inovasyonları kapsamında hangi şirketlerin kazanan, hangi şirketlerin kaybeden olacağını öngörebilir miyiz? Tavsiyemiz, şirketlerin karakterini analiz etmek için PEARL şablonumuzu kullanmanızdır.

Öncüler

Teknolojiyi yaratan şirketler, değer yükselişlerinden faydalanan ilk şirketler oluyor. Bu yeni teknolojinin icat edilmesinde rol oynayan veya geliştirilmesi adına en çok yatırım yapan şirketler oldukları için kolayca tespit edilebiliyor. Gördüğümüz üzere, borsaların üzerinde performans sergilemeyi en çok başaranlar bu şirketler oldu. Geçmiş dönemlerde olduğu gibi yüksek nakit akışına sahip olmalarına rağmen, geçmiş dönemlerin aksine aşırı değerlemelere sahip değiller.

Yeni teknolojiler ortaya çıktığında öncü şirketleri tespit etmek kolay olsa da bu inovasyonların getirdiği faydalardan en çok yararlanan şirketlerin öncü şirketler olduğunu söyleyemeyiz. Genellikle, çok daha atik davranan yeni şirketler ortaya çıkıyor ve lider şirket başarısını sürdürse bile lideri tahtından etmeyi başarabiliyor. Örneğin, internet arama motoru alanında yaşanan tam olarak buydu. Bununla birlikte, ikincil inovasyonlar genellikle orijinal teknoloji üzerinden, yeni öncüler tarafından yaratılıyor. Yepyeni bir ürün alanı, hatta bazen yepyeni bir sektör, ortaya çıktığı için inanılmaz ölçülerde büyüme yaşanabiliyor. Teknolojinin erken zamanlarında bu şirketleri tespit etmek elbette zor olsa da ileride en büyük kazananlar arasına katılabiliyorlar. Bu konuda internet sektöründe yaşanan en önemli gelişme akıllı telefonların ve sosyal medya şirketlerinin ortaya çıkmasıydı.

Olanak Sağlayanlar

Teknolojik değişimi mümkün kılan şirketler, bu fırsatın ticarileştirilmesinin başarılı olmasında hayati bir öneme sahip. Günümüzün AI dalgasında da birçok çip şirketi yapay zekanın yaygınlaşmasında büyük bir rol oynuyor. Öncü Şirketler gibi, Olanak Sağlayan şirketler de teknoloji ölçeklendikçe ve ticari erişime açıldıkça öne çıkıyor. Bununla birlikte, bu sınıftaki şirketlere yapılan uzun vadeli yatırımların sonuçlarını kolayca öngörmek her zaman mümkün olmayabiliyor. Örneğin, internet devriminde, internetin ticari ve ölçeklenebilir kullanımı telekomünikasyon şirketlerinin devreye girmesi sayesinde gerçekleşti. Telekomünikasyon şirketleri altyapılarını interneti destekleyecek şekilde geliştirdiler ve ağ bağlantılarına yatırım yaptılar. Bu yeni teknolojiden en çok fayda sağlayacak şirketlerin ‘boru hatlarının’ sahibi olan şirketler olacağı düşünülüyor ve diğer şirketlerin (ve tüketicilerin) ikincil derecede yarar göreceği tahmin ediliyordu. Gelgelelim, bant spektrumu lisansı satın almak için agresif bir rekabete girmelerine ve altyapı maliyetlerinin büyük bir kısmını üstlenmelerine rağmen, yatırımlarından elde ettikleri getirilerin boyutu, hisselerinin aşırı seviyelere yükselmiş olmasını haklı çıkaracak derecede olmadı.

İnternetin yaygınlaştığı dönemde telekomünikasyon şirketlerinin hisseleri teknoloji sektöründeki kadar değerlendi ve pahalılaştı, ama birçok şirketin yatırımlardan elde ettiği gelir yeterli düzeyde olmadı.En nihayetinde, internet devriminden en çok fayda sağlayan şirketler bu teknolojiye Olanak Sağlayanlar değil, yeni teknolojiler ortaya çıktıkça inovasyon yapan veya adapte olan şirketler oldu. Örneğin, platform işletmesi sektörü yeni teknolojileri kullanarak mevcut sektörlere damga vurdu ve önemli bir pazar payı elde etti (örn. paylaşımlı araç ve taksi uygulamaları). Uygulama tabanlı işletmeler de internet teknolojisi yaygınlaşmadan önce var olmayan bir sektörü yarattı.

Gelgelelim, yarı iletken çip şirketleri gibi diğer Olanak Sağlayan şirketler iyi bir performans gösterdiler ve Yapay Zeka alanında da aynı durumun söz konusu olacağını düşünüyoruz. En büyük fark, bu yeni alana giriş konusundaki engeller olacak. Yatırımcıların aklındaki en önemli soru, yüksek sermaye yatırımı talep eden bu şirketlerin yatırım getirilerinin, hisse değerlerini haklı çıkarak düzeyde olup olmayacağı.

Asya Stratejileri ekibimiz, Olanak Sağlayanlar kategorisinde olan çok sayıda şirketi analiz etti. AEJ Üretken AI sepeti (GSSZAIGC) oluşturdular ve Donanım (GSSZAIHW), Yarı İletken (GSSZAISM) ve Uygulamalar (GSSZAIAP) olmak üzere üç alt sepete böldüler.

Adapte Olanlar

Adapte Olanlar sınıfındaki şirketler teknoloji sektörünün dışında kalan, ama yeni teknolojiye adapte olup iş modellerini yenileyen şirketlerdir. Bu şirketlerin başarılarının nasıl değerlendirilmesi gerektiği hâlâ kesin değil. Global Piyasalar ekibimiz, yeni teknolojilerden yararlanan araçları örneğin sağlık hizmetleri ve eğitim alanlarında kullanan şirketlerin en çok kazanan şirketler arasında olabileceğini gösteriyor. Yapay Zeka çözümlerini işletmelerini yeniden yapılandırmak için kullanan ve maliyetlerini azaltan diğer şirketler de kazananlar arasına girebilir. Veri ve bilgi doğrulama gibi yeni işletme büyütme alanlarındaki inovasyonlar da önemli faydalar sağlayabilir. Son olarak, tüketiciler de yeni ve ucuz hizmetlere kavuşarak avantaj sağlayabilir. Olgunlaşmış bir sektördeki tüm şirketler yeni bir teknolojiye adapte olup daha verimli hâle geldiğinde ortaya çıkan ticari rekabetin en büyük kazananı tüketiciler ve en nihayetinde, artan boş zamana ve harcanabilir gelire hitap eden iş modellerine sahip şirketler oluyor.

Kazananlar ortaya çıkarken rekabetin boyutunun ve yeni teknolojileri uygulama kalitesinin önemli bir rol oynayacağını vurgulamak gerekir. Örneğin, 1980’li ve 1990’lı yıllarda ana bilgisayar çerçevesinde faaliyet gösteren iş modellerine sahip sektörlerdeki şirketlerin büyük bir kısmı bireysel bilgisayarları benimsedi. Bu değişiklikler üretkenliği arttırıp maliyetleri düşürmüş olsa da aynı sektördeki tüm rakipler bu değişimi uyguladı. Bundan en çok faydalananlar ise tüketiciler oldu. İnternet devriminde tam olarak bunu görmek mümkün. Teknoloji sektörünün dışındaki birçok şirket de “çevrimiçi” hâle geldiler ve hem verimliliği arttırıp hem de daha çok müşteriye ulaştılar. Ama bu durum neredeyse tüm şirketlerde geçerli olduğu için ortaya çıkan rekabet hizmet kalitesinin arttırılıp, fiyatların düşürülmesini sağladı ve tüketicilere büyük yarar sağladı. Yine de pek çok sektörü domine eden şirketlerin ortak özelliği, daha teknoloji ortaya çıktığında ölçeklenmeye başlaması veya rakiplerine göre çok daha iyi bir şekilde uygulamaya koyması oldu. Örneğin, perakende sektöründe birçok şirketin internet sayfası var. Ancak bazı ülkelerde birkaç dominant şirket her kanaldan satış yapma konusunda kendini geliştirdi ve rakiplerine fark attı. ABD’deki ekiplerimiz, işgücü üretkenliğinde Yapay Zekanın benimsenmesinin etkisiyle uzun vadede en yüksek hisse başına kazanç artışı yaşayacak olan şirketleri belirledi (GSTHLTAI). Analizleri, AI teknolojisinin genel çapta benimsenmesiyle, oluşturdukları sepetteki ortalama hisse başına kazancın referans noktasına göre %72 artabileceğini gösteriyor. Russell 1000 hisselerinde ise bu artış referans noktasına göre sadece %19’da kalıyor.

Reformcular

Reformcular, genellikle, piyasaya yeni giriş yapan ve eski maliyet kalemlerine sahip olmayan şirketlerdir. Bu tür şirketler, olgunlaşmış olan teknoloji harici sektörlere giriş yapıp, inovasyonlardan yararlanarak yeni iş modelleri oluşturan ve sektördeki rakiplerden çok daha ölçeklenebilir bir yapıda çalışıyorlar. Perakende sektöründe e-ticaret firmaları, araç paylaşım uygulamalarını ve online bankaları bu şirketlerin arasına koyabiliriz. Bu şirketler, mevcut sektörlerin dominant iş modelini ve kâr marjı dinamiklerini değiştirerek hızla değer kazanıyorlar. Sektörün önde gelen diğer firmalarının pazar paylarını ele geçirip, hızlı bir ciro büyümesi yaşıyorlar.

Aksayanlar

Aksayan şirketler, kendi sektörlerini tamamen domine etmiş olmalarının etkisiyle artık neredeyse görünmez hâle gelen, ama yeni teknolojiler ve inovasyonlar ortaya çıktığında herhangi bir sebepten dolayı adapte olmakta geç kalan şirketlerdir. Genellikle aşırı yüksek değerlere sahip olan bu şirketler, daha esnek ve yenilikçi rakiplerinin ortaya çıkmasıyla doğrudan değer kaybetme riski yaşarlar. Tarihte kendi sektöründe yenilmez olarak görünen ama daha iyi ve yeni teknolojileri kullanan yeniyetme firmalar tarafından ezilip geçilen çok sayıda yüksek profilli marka var.

Kodak bunların en önemli örneklerinden biri. 1975 yılında ilk dijital kamerayı icat ettiği söylense de şirketin yöneticileri film piyasasını olumsuz etkileyeceği sebebiyle mühendislerine ürünü piyasaya sürme izini vermedi. En nihayetinde aynı Kodak 2012 yılında iflas etti. Polaroid de benzer bir kadere kurban gitti. 1960’larda ve 1970’lerin başında Polaroid anında fotoğraf sektöründe tekel olmuştu. Toplam film piyasasındaki satışların %20’sini ve ABD’de kamera satışlarının %15’ini temsil ediyordu. Dijital teknolojilere yatırım yapmış olsa da baskı formundaki fotoğrafların her zaman piyasayı domine edeceği beklentisiyle hareket etti ve piyasaya giren yeni oyuncularla baş edemedi.


Bu makale sadece bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. Bu makalede yer alan bilgiler Goldman Sachs tarafından alıcıya verilen bir tavsiye niteliğinde değildir ve Goldman Sachs bu makale aracılığıyla ya da alıcılarına herhangi bir finansal, ekonomik, yasal, yatırım, muhasebe veya vergi tavsiyesinde bulunmamaktadır. Goldman Sachs veya iştirakleri, bu makalede yer alan bilgi veya ifadelerin tamamen doğru veya eksiksiz olduğunu doğrudan ya da dolaylı olarak beyan, temsil veya garanti etmez ve alakalı sorumlulukları (doğrudan veya dolaylı zarar veya hasarlar dâhil) kabul etmez.


Kaynak: Bu makale, 5 Eylül 2023 tarihinde yayınlanan “Global Strategy Paper No. 64 - Why AI is not a Bubble“ (Global Strateji Makalesi No. 64 -Yapay Zeka (AI) neden balon değil?) isimli raporu dayanak almıştır. Yazarlar: Peter Oppenheimer, Guillaume Jaisson, Sharon Bell, Marcus von Scheele, Lilia Peytavin. Bu makalede yer alan ifadelerin yatırım önerisi niteliğinde olmadığını lütfen göz önünde bulundurunuz.


Fotoğraf sahipleri: Adobe Stock – 1. Resim: itchaznong, 2. Resim: NAWKO

Aksi belirtilmedikçe Goldman Sachs ürünlerinin veri kaynağı, Goldman Sachs'tır.
Dil: tr | en
İletişim Hattı: 444 6096
Version: 0.9.36